Gül, Rosacea familyasından, uzun ömürlü bir çiçekli bitkidir. Yüzü aşkın türü ve seleksiyona dayalı ıslah yöntemiyle üretilmiş binlerce çeşidi vardır. Dalları dikenlidir. Gösterişli çiçekleri boyut ve biçim bakımından çeşitlilik gösterir ve renkleri genellikle beyaz, sarı ve kırmızının sayısız tonlarındadır. Fosil kanıtlara göre otuzbeş milyon yıldır dünyamızı güzelleştirmektedir.
Gül türlerinin çoğu Asya’ya, daha az bir kısmı ise Avrupa, Kuzeybatı Afrika ve Kuzey Amerika’ya özgüdür. Çeşitleri ve melezleri güzellikleri ve hoş kokuları için yaygın olarak yetiştirilmektedir. Güller pek çok toplumda kültürel önem kazanmıştır. Gül bitkileri, küçük minyatür güllerden, yüksekliği yedi metreye ulaşabilen tırmanıcı sarmaşıklara kadar uzanır. Farklı türler kolayca melezlenir ve bu özelliği peyzaj mimarlığı tasarımları için farklı bahçe güllerinin geliştirilmesinde kullanılır.
Çoğu gül türünün çiçekleri, genellikle (dört petalli Rosa sericea hariç) beş petallidir. Her bir petal iki loba bölünür ve birkaç türü sarı veya kırmızı olmakla birlikte, genellikle beyaz veya pembe renktedir. Petallerinin altında beş sepal denilen (bazı Rosa sericealarda dört) çanak yaprağı vardır. Bunlar üstten bakıldığında görünecek kadar uzundur. Sık taç yapraklı olan türler tozlaşma için erişim sağlamadıklarından, çoğu tohum üretmez. Tohumlar genellikle kırmızıdır, ancak birkaç tür (ör. Rosa pimpinellifolia) koyu mor ila siyah tohumlara sahiptir. Kuşların sevdiği bazı türlerin, özellikle de köpek gülünün (Rosa canina) ve koyu pembe rugosa gülünün (Rosa rugosa) tohumları C vitamini bakımından oldukça zengindir.
Güllerin dikenleri, genellikle orak şeklindeki kancalardır ve bu da diğer bitkilere ya da çevrelerindeki duvar, çit vb. nesnelere tutunarak tırmanmalarına yardım ederler. Rosa rugosa ve Rosa pimpinellifolia gibi bazı türler, muhtemelen hayvanlar tarafından yenilmeyi önlemek için daha yoğun sıralanmış dikenlere sahiptir. Her ikisi de kıyılardaki kum tepelerinde yetişen bu güllerin sık dikenli dal yapısı aynı zamanda rüzgarla savrulan kumu yakalayıp, erozyonu azaltmaya ve köklerini korumaya yardımcı olmaktadır.
Güller, bahçelerde çiçekleri için veya kapalı mekanlar için yetiştirilen süs bitkileri olarak bilinirler. Parfüm üretiminde ve evlerde kesme çiçek olarak da kullanılırlar. Ayrıca bazı tıbbi kullanımları vardır. Rosa çinensis, geleneksel Çin tıbbında kullanılmıştır. Bu ve başka gül türlerinden mide sorunları için bugün de yararlanılmakta ve kanserlerin gelişimini kontrol altına almak amacına yönelik araştırmalar sürmektedir. Çiçekleri için yetiştirilen süs gülleri genellikle hibritlerdir. Akdeniz ülkelerinde, İran’da ve Çin’de, M.Ö. 500’den günümüze, yüzlerce yıldır yetiştirilmektedir. Çiçekleri son derecede gösterişli ve güzel kokulu bitkiler olarak, binlerce gül melezi üretilmiştir.
19. yüzyılın başlarında Fransa İmparatoriçesi Josephine, Malmaison’daki bahçelerde gül yetiştiriciliğini himayesine aldı. 1840 yılında, İngiltere’de bir erken Viktorya dönemi mezar bahçesi ve arboretumu olan Abney Park Mezarlığı için, Loddiges kreşi tarafından kurulan rozaryumda, muazzam bir koleksiyon elde edildi. Tomurcuk halindeyken kesilen güller, satış noktalarında sergilenene kadar soğutulmuş ortamda tutulurlar. Sıcak ülkelerde çiçeklerinin hava şartlarından zarar görmemesi, zararlıların ve hastalıkların kontrolünün etkili bir şekilde yapılabilmesini sağlamak için, bitkiler örtü altında yetiştirilmektedir. Tropikal ülkelerde çok büyük miktarlarda üretilerek dünya pazarlarına gönderilen güllerin bir kısmı da boyalı su kullanılarak yapay olarak renklendirilmektedir.
Parfümler, ezilmiş gül petallerinin buharla damıtılarak elde edilen uçucu yağların bir karışımı olan gül yağı ile yapılır. Gül suyu ise, mutfaklarda, kozmetikte, ilaç sanayiinde ve bazı dini uygulamalarda kullanılmaktadır. Üretim tekniği Pers kökenlidir ve daha sonra Arap ülkelerine ve Hindistan’a, daha yakın zamanda da doğu Avrupa’ya yayılmıştır. Bulgaristan, İran ve Almanya‘da damasko denilen Şam gülü (Trigintipetala) kullanılmaktadır. Dünyanın diğer bölgelerinde yaygın olarak Rosa centifolia tercih edilmektedir. Gül yağı şeffaf uçuk sarı veya sarı-gri renktedir. Saf yağ (Rose Absolute), hekzan ile özütlenir ve daha koyu sarı ile turuncu arasında bir renktedir. Elde edilen yağın ağırlığı, çiçeğin ağırlığının yaklaşık üçte biriyle altıda biri kadardır. Örneğin, bir gram yağ üretmek için yaklaşık iki bin çiçek gereklidir.
Güller, sanatta da sevilen bir konu ve nesnedir. Portrelerde, illüstrasyonlarda, pullarda, bezemelerde, heykellerde, veya çeşitli mimari öğelerde yer almışlardır. Lüksemburg doğumlu Belçikalı sanatçı ve botanikçi Pierre-Joseph Redouté, çok ayrıntılı suluboya çiçek, özellikle de gül resimleriyle tanınır. Natürmortun verimli ressamı Henri Fantin-Latour gül resimleriyle ünlendi. Öyle ki, bugün “Fantin-Latour gülü” sanatçının adını taşımaktadır. Claude Monet, Paul Cézanne ve Pierre-Auguste Renoir gibi izlenimciler de tablolarında gülleri kullandılar.
Gülün uzun kültürel geçmişi, sık sık bir sembol olmasına yol açtı. Onbeşinci yüzyılda “Güller Savaşı” olarak bilinen bir çatışmadaki York (beyaz gül) ve Lancaster’i (kırmızı gül) sembolize etti. Gül, Hıristiyanlık öncesi çağlarda da saygı gören bir simgeydi ve antik Roma’da tanrıça Venüs’e olan bağlılığı sembolize ediyordu. İmparator Konstantin’in yönetiminde Roma’nın Hıristiyanlaşmasını takiben, gül Meryem Ana’yla özdeşleşti. Gül sembolü sonunda Hıristiyanlıkta tespih duasının ve diğer adanmış duaların ortaya çıkmasına yol açtı. Gülün, gurur duyulan bahçelerin baş süsü olarak yetiştirilmesi, İran’da ve çevresindeki topraklarda uzun bir tarihe sahiptir. Lirik gazellerde, örneğin Hafız şiirlerinde, bülbütün özlem şarkısı gülün kışkırtıcı güzelliğini konu alıyordu. Böylece, seven ve sevdiği, giderek Sufi mistisizminin ilahi aşkı arayışının bir sembolü haline geldi.
Tudor hanedanının, hem beyaz hem de kırmızı gülleri birleştiren “Tudor gülü”nü, Shakespeare Richard III oyununda dramatize etti. Beyaz gül, 2. Dünya Savaşı sırasında, Almanya’da şiddete karşı bir direniş grubunun simgesi oldu. İspanya’nın kuzey doğusundaki Katalanlar, Katalonya bölgesinin koruyucusu saydıkları Saint George’u (Sant Jordi) andıkları günü, “dia dels enamorats” yani “sevgililer günü” olarak kutlarken, birbirlerine kan kırmızısı güller vermektedir. Meksika‘da, Jalisco’nun başkenti Guadalajara, “Ciudad de las Rosas” yani “Güller Kenti” olarak anılmaktadır. 1986’da gül, Amerika’nın ulusal çiçek amblemi olarak kabul edildi. Kırmızı gül aynı zamanda Amerika Demokratik Sosyalistleri’nin (DSA) resmi simgesidir. New York Üniversitesi’ndeki Tamiment Kütüphanesi ve Robert F. Wagner Arşivleri’nde, gülün “her zaman anti-otoriter düşüncenin önemli bir sembolü olduğu” belirtilmektedir.
Kaynakça:
-Marily A. Young, Phillip Schoor (ed), (2007). “Modern Roses:The Comprehensive List of roses in Cultivation or of Historical or Botanical Importance”, American Rose Society, (2007).
-Charles Quest-Ritson, Brigid Quest-Ritson, “American Rose Society Encyclopedia of Roses : The Definitive A-Z Guide”, DK, Penguin Random House.
-Thomas Christopher, “In Search of Lost roses”, University of Chicago Press.